Jose Saramago - Körlük (Toplumsal Açıdan İnceleme)
- Bilgikopat
- 1 Ara 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Ara 2020
Toplumsal konulara değinilen kitaplar her zaman ilgimi çekmiştir. Böylelikle bu tür kitaplarda başka insanların da (özellikle yazarların) topluma bakış açısını daha rahat kavrayabiliriz. Başka pencerelerden bakmaya başladığımızda hayatımızdaki diğer olayları da keşfederiz. Bana göre her kitap bir keşiftir: Başka bir insanı, konuyu, toplumu, düşünce sistemini, hayatı keşfederiz. Bugünkü keşfimizde ise Nobel ödüllü (1998 Nobel Edebiyat Ödülü) bir kitap olan “Körlük” ilgili anekdotlarımı sizlere sunacağım.
Jose Saramago:
- Portekiz edebiyatının dünyaca ünlü yazarlarından biri olan Jose Saramago, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve ekonomik nedenlerden ötürü okulu bırakmıştır. Makinistlik, ressamlık, editörlük ve çevirmenlik gibi birçok iş yapmıştır. İlk kitabını 1947’de yazan Saramago, deneme ve şiir kitapları da yazmıştır. Romanlarında nokta ve virgül dışında başka bir noktalama işareti kullanmamasıyla dikkat çekmiştir.
“Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, fark et.” - Nasihatlar Kitabı
Kitap, bu sözlerin yazdığı bir sayfayla başlar ve yazarın kitapta ne anlatmak istediğinin çok net bir özetidir. Belki de yazar bu sözlerden yola çıkarak yazmıştır bu kitabı kim bilir?
Tüm sorun da budur aslında bakıyoruz ama görebiliyor muyuz?
Metaforik Anlatım:
- Kitabı okumadan önce bilinmesi gereken en önemli konu ise yazarın körlüğü metafor olarak sunmasıdır. Buradaki körlük çevredeki her şeye sessiz kalan insanlığın, aslında “gören körler” olduğumuza vurgu yapar. Kısaca anlatmak gerekirse: Bakmak nedir? Görmek nedir? Baktığımız her şeyi gerçekten görür müyüz? Gördüğümüz her şeyi anlar mıyız? Yoksa bakıp gördüğümüzü sanan körler miyiz? Kitaptaki “körlük” olaylara kayıtsız kaldığımızın bir göstergesi olarak bizlere sunuluyor. Örneğin; tacize göz yummamız, bizleri yöneten kişilerin bizlere verdikleriyle yetinmemiz, şiddete karşı birlik olmamamız, her şeyi olduğu gibi kabul etme iç güdümüz...
Kısaca Roman:
- Kitap bir anda trafikte kör olan bir erkekle başlıyor. Bu kişi neden ya da nasıl kör olduğunu anlamıyor ve diğer körlerin aksine etrafı siyah değil, beyaz gördüğünü iddia ediyor. Neden kör olduğunu anlamak için doktora gidiyor, muayeneden çıktıktan sonra körü muayene eden doktor da kör oluyor. Dahası doktorun hastaları da teker teker kör oluyor derken hükümet kırmızı alarm veriyor. Birden kör olan ve beyaz ışığı gören herkesi bir deliler hastahanesine tabiri caizse tıkıyorlar. Temizlikten yoksun bir sürü insanı bu tımarhaneye tıkıp “ne yaparsanız yapın ama kesinlikle buradan çıkmayın” diyorlar adeta. Nedeni ise garip bir şekilde bulaşıcı olan bu körlüğün diğerlerine ve pek tabii ki kendilerine bulaşmalarını istememeleri. Tımarhaneye tıkılan onca körün arasında pisliğin ve sefaletin ortasında en zor olan şey ise büyük bir ihtimalle kör olmamaktır. Tıpkı doktorun karısı gibi. Göz doktorunun karısı aslında kör değil ve kocasını yalnız bırakmamak için kör olduğunu söyleyerek onunla birlikte gidiyor. Orada gören tek kişi olduğu için kitaptaki çoğu hikayeyi doktorun karısının anlatımıyla takip ediyoruz. Tımarhanede olaylar gittikçe karışıyor ve bir gün dışarıda hiç asker kalmadığını doktorun karısı görüyor ve onlara bir şekilde haber verip tımarhaneden çıkıyorlar. Bir bakıyorlar ki herkes kör olmuş. Doktorun karısı ile aynı koğuşta kalanlar en temiz ev doktorun karısının evi olduğu için orada kalmaya başlıyorlar. Orada yaşarlarken bir gün herkesin gözleri mucizevi (!) bir şekilde görmeye başlıyor... Doktorun karısı ise hala görüyordur…
Romanda Kimsenin İsminin Olmaması:
- Kitapta hiçbir karaktere isim vermemiştir Saramago, hepsini sıfatlarla nitelendirmiştir. Örneğin; Doktor, Doktorun Karısı, İlk Kör, Siyah Gözlüklü Kız, Küçük Çocuk, Taksici adam.
Gören Tek Kişi Bir Kadın:
- Kitabın en sevdiğim yanı ise direnişi bir kadının başlatıyor olması. Klasik öykülerde hep başkarakter bir diğer adıyla “kurtarıcı” bir erkek iken burada kurtarıcı görevini gören bir “kadın”, kadınların genel öykülerde hep bir erkek tarafından kurtarılması yaygınken burada tam tersi durum söz konusu. Baş kadın karakter hep dik duruşuyla zaten bir alfa kadın olduğunu gösteriyor. Tabii ki bunun görmesiyle çok ilgisi var ama kitapta gören tek kişinin bir “kadın” olması da göz ardı edilmemeli.
Sürü Psikolojisi:
- Kitabı okurken sürekli aklıma gelen bir kavram vardı: Sürü psikolojisi.
Körleşen dünya, körleşen insanlık ve birbirinin aynısı olan insanlar. Kimse kurtuluş mücadelesi vermiyor, kimse ne yapması gerektiğini sorgulamıyor. Diğer körler ne yapıyorlarsa onu yapıyorlar. Başta bir yere hapis ediliyorlar ve çıtları çıkmıyor sonrasında ise dışarı çıktılarında herkes yine birbirinin yaptıklarını yapmaya başlıyor. Böylelikle sonsuz bir döngüye giren bir durum ortaya çıkmaya başlıyor.
Güçlü olan (her hiyerarşide olduğu gibi) zayıf olanı eziyor ve insanlar bunu kabulleniyorlar. Tıpkı sürü psikolojisinde olduğu gibi öndeki nereye giderse oraya gidiyorlar, ne yapılmasını söylüyorsa onu yapıyorlar.
Keyifli okumalar...
Comments